SON TV

Sahte Şeyhler, Yalancı Mehdiler

Önceki bir yazımızda Ali Kalkancı’nın bir kitabından bahsetmiştik. Şimdi de bir başka kitabından, “İRŞAD’ÜL – MÜRİDÎN” adlı eserinden bahsedeceğiz. Sahte şeyhlerin müritlerini nasıl kendilerine bağladığını göreceksiniz.
Ali Kalkancı bu kitabı “Es- Seyyid Eş-Şeyh Göleli Ali Efendi (k.s)” adıyla yayınlamış. Takdimde “samimi ve mütevazi bir çapta tarikat ve tasavvuf adabı çerçevesinde bu manaları dile getiren” şeklinde sunulmuş.

Bu kitaptan yararlanarak bağlılarına hangi kuralları koyduğunu inceleyelim:

•Müritlerin “Kur’an’a, sünnete velhasılı Şeriat-ı Muhammediye’ye uyması lazımdır” diyerek kendisinin de böyle olduğunu iddia etmiş (sy 5).

•Mürit, “şeyhinin belirli zamanlarda kendisine yapacağı, feyz dolu teveccühünü (yönelişini) unutmayarak, kendisini uyanık tutmalıdır. Rabıta-ı Şerifelerini ihmal etmemelidir – ki buna tasavvufta, gözleri yummak suretiyle, şeyhinin hayalini canlandırarak, onun dizleri önünde yalvarır gibi, Hz. Resulullah (s.a.v)’ın nurundan, feyzinden isteme vakti denir – eksiksiz ve devamlı yapmalıdır.”
Burada Ali Kalkancı müritlerinden kendisine rabıta etmesini istemektedir.

•Bu kitaba göre bir mürşit müridine bazen çok merhametli davranır, bazen hiddetlenir, bazen severmiş. Velhasıl onda birçok tasarruflar edermiş. Bunlar tasavvufun cilvelerindenmiş ve mürşit-i kâmilin elinden hasıl olurmuş. Meğer bunlar müridi çeşitli makamlara koymak için konulmuş imtihanlarmış (sy 9). Mürşit bazen hiddet, bazen şefkat gibi hallerde ve sürekli müritleri imtihana tabi tutarmış. Salike lazım olan, mürşidinden zuhur eden emirler mucibince amel etmekmiş (sy 21).

•Kamil mürşidin her emrine uymak gerekirmiş. Mürşit, bir müritten dünyalık bir şey talep ettiğinde, bu dünyalığı Allah (c.c.) yoluna harcayacağı düşünülerek hemen emrine sunmalıymış. Böylece feyzi kesmemeye dikkat etmeliymiş. Burada mühim olan dünyalık isteği değil, yerine getirilmesi gereken emirmiş. Belki o müritte dünya tamahı fazlaymış da mürşidi onu böyle imtihan ediyor, nefsini kırmaya çalışıyormuş (sy 11).

•Şeyh para istediğinde mürit hemen vermeliymiş. Vererek yüklerini hafifletirlermiş. Vermezse avamdan birisi olurlarmış (sy 13).

•Şeyhinden keramet beklemek yanlışmış. “Kerametle teslim olan, rezaletle ayrılır”mış (sy 16).

•Bir derviş şeyhinden memnun olmazsa, basireti kırk yıl bile açılmasa, şeyhini bırakıp bir başka şeyhe gidemezmiş (sy 17).

•Ali Kalkancı şeyhlerin olması gereken özelliklerinden bahsederek kendisi hakkında izlenim uyandırıyor:

“Şeyh edinilecek kişiler, hâl nurunun sarhoşluğundan, Hak nuruna ulaşmış olmalıdır. Hâl nurunun sarhoşluğunu Hak nuru giderir. Hâl ehli olan kişiler, tasarruf ehli olamazlar. Oysa mürşit olacak zevatın tasarruf ehlinden olması lazımdır. Ki , hem müritlerinin hallerini, hem de kendi halini döndürebilsinler. Hâl ehli kişiler ırmak gibi kararsız olurlar, oysa şeyhler deniz gibidirler. Onları hiçbir şey bulandıramaz ve değiştiremez. Şeyh ve mürşit olanların zamanı ve mekanı kendilerine tabi etmeleri revadır. Fakat kendilerinin zamana ve mekana tabi olmamaları lâzımdır” (sy 26).

“Zaten bir kamil mürşit müritlerinde, zamanda ve mekanda bazı tasarruflar yapamazsa, müritlerin hallerini bilemezse ve söyleyemezse o nasıl insanları Allah (c.c)’a götürebilir?” (sy 26).

•Şeyh edinilecek kimselere sağlam bir itikatla bağlanmak gerekirmiş. “Temiz itikat şudur ki, beni Allahu Teâlâ’ya bu şeyhten başka kimse ulaştıramaz, illâ bu şeyh ulaştırır. Bu şeyhten gayri bütün halk şeyh olsa yine de beni Allahu Teâlâ’ya ulaştıramaz diyerek sağlam bir şekilde bağlanmalıdır. İradet böyle olursa, şeytan o müride zarar veremez, biiznillah… her kim bütün işlerinde şeyhinin tasarrufuna kendisini bırakmazsa, onun bütün işlerinde şeytan tasarruf eder” miş.

Mürit şeyhini can kulağıyla dinlemeliymiş. Şeyhinin başından bir dünya işini alırsa, kendisine çok faydası olurmuş (sy 36).

•Mürit ile şeyhi arasındaki edeplerden biri de, şeyhlerin ayıp gibi görünen hallerine bakmamakmış. Hatta bu müridin yanında bile olsa görmemezlikten gelmek gerekirmiş. Zira müridi imtihan için olabilirmiş. Mürit şeyhinde göreceği ayıbı kendisine yormalıymış, “benim ayıplarım olmasaydı, şeyhimde böyle bir ayıp görmezdim” deyip geçmeliymiş (sy 39).

•Şeyhin halleri müride acayip gelmemeliymiş. Evliya, şeriata aykırı işlemezmiş. Ancak müridini imtihan edermiş, yoksa yapacak değilmiş.

Görüldüğü gibi böyle sahte bir şeyhe yakasını kaptıran kişi bu tavsiyelere uyarak ömrü billah kendini kurtaramaz.
Bunları niçin mi yazdım? Ali Kalkancı’nın şeyh sanıldığı sırada bu tavsiyelerine binlerce müridi itiraz etmeden uyuyorlardı. Sonradan ne olduğu anlaşıldı da kendilerini kurtardılar.

Şimdi de buna benzer birçok sahte şeyh, yalancı mehdi ve mesih ortalıkta dolaşıyor. Bağlılarının Ali Kalkancı örneğini düşünerek bağlılıklarını gözden geçirmelerinde fayda var.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve SON.TV’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

YAZARIN SON YAZILARI
Yaşlılıkta cinsellik - 17 Şubat 2017
Anne ile sohbet - 10 Mayıs 2016
Yürüyüş - 2 Ocak 2016
İyilik terapisi - 6 Ekim 2015