SON TV

Yeni anayasada PKK gölgesi istemiyoruz!…

Allah aşkına, tertemiz ve istediğimiz gibi bir anayasmız olmayacak mı? Bizim anayasalarımız ille de lekeli mi olmak zorunda?… Göğsümüzü gere gere “İşte sivil anayasa!…” diyemeyecek miyiz?

Allah aşkına, tertemiz ve istediğimiz gibi bir anayasmız olmayacak mı? Bizim anayasalarımız ille de lekeli mi olmak zorunda?… Göğsümüzü gere gere “İşte sivil anayasa!…” diyemeyecek miyiz?

Göstermelik de olsa 1876 Kanun-ı Esasî’sini tepedeki 23 kişi kotardı… Padişahımız Efendimiz’e sundular… O da kabul etme lutfunda bulununca, bir İslam ülkesindeki ilk anayasa olarak nur topu gibi bir anayasamız oldu ama o anayasamız, meşruiyetini saltanat iradesinden alıyordu; millî iradeden değil. Yani o anayasa tepeden inme ve bir “lutuf” anayasası idi.

1921 Teşkilat- Esasiye’sini Birinci Meclis kendi hazırladı ve kendi kabul etti. Yani TBMM kendi pişirdi kendi yedi. Meclis Başkanının aynı zamanda Başkumandan olduğu bir mecliste hazırlanıp kabul edildi. Millî irade gene yok

Ya meşhuuur 1961 anayasası?…

Tahakkümcü bir zihniyetin tezahürü olan 1961 anayasası, millete karşı bürokrasiyi ve oligarşiyi koruyan bir anayasadır. “Haso”ları, “Hüso”ları yok sayan bir anayasadır. Yıllarca “özgürlükçü” olduğu söylenen ama sadece Marksizm ve türevlerine özgürlük verip ana yapısı Demokrat Parti’ye muhalif bir şekilde oluşturulan bir anayasadır 1961 anayasası. İşte bu anayasayı darbeciler hazırlatmış, halka dipçik zoruyla kabul ettirmişlerdir. (Bunun trajik sonucunu 1973 yılında propaganda için gittiğimiz bir köyde, bir amcanın konuşmacıya, “Oğlum 1961’de biz bir şeye zorla ‘evet’ demiştik. Neydi o?…” demesinde görmüştüm.

1982 anayasa oylamasında üniversite mezunuydum ve kurulan tezgahı, dayatılan dipçiği kendi gözlerimle görmüş ama buna rağmen göğsümü gere gere “hayır” oyu vermiştim. 82 anayasasını, darbecilerin cımbızla çekerek oluşturdukları sözde “Kurucu Meclis” hazırlamış; referandum, silahların gölgesinde gerçekleşmişti.

Kısacası sevgili dostlar, son üç anayasamızın üstüne silah gölgesi düşmüştür.

Son 30 yılımız, 12 Eylül anayasasına, yani silahların gölgesinde hazırlanan anayasayla mücadele etmekle geçti. 2010 yılında, 1876’dan beri ilk defa bir sivil anayasa hazırlama ortamı yakaladık. Yani, 134 yıl sonra ilk defa halka “Nasıl bir anayasa istiyorsun?” diye soruldu. Bazılarına “Gelin görüşelim.” dendi; “Gelmeyiz!…” dediler. “Biz gelelim” dediler; “Görüşmeye gelmesinler.” dendi. Bazıları da “Gelirler, bir çay içip giderler.” dedi… “Getir!…” denince gelmeyen, “Bırak!..” denince gitmeyen hırsız gibiydiler…

12 Eylül 2010’da anayasa referandumu vartasını kazasız-belasız atlattık. O zaman “Kesmez ama evet” diyen ilk ve tek kişiydim. Sonra “Yetmez ama evet”e dönüştü benim sözüm. Sözün kaynağını söylemediler ama anayasa değişikliği için feda olsundu bulduğum slogan!…

Şimdi “Anayasayı toptan değiştirelim.” diyoruz. Bütün partiler 2011 genel seçimlerinde anayasayı değiştirmeyi vaad etmişlerdi meydanlarda. “Hadi değiştirelim…” diyoruz; güya kendilerini ağıra satıyorlar ve iktidarı BDP’ye ve PKK’ya muhtaç hale düşürmeye çalışıyorlar. İktidar bu “köylü kurmazlığı”na hiç gelmez ve en kestirme yol olarak gene referanduma gider. Muhalefet şunu iyice anlasın, yeni bir referandum demek, iktidara yeni bir “ara gazı” olur ki, valla iktidar da böyle bir fırsatı iyi değerlendiriyor hakikaten. Referandumun Genel Seçimlerde %3 oy getirdiğini kimse es geçmesin…

Neyse… “Ara gazı”nı geçelim…

Yeni anayasayı bekleyen en büyük tehlike, gene “silah gölgesi”dir.

Eski anayasalarda ordunun silah gölgesi düşmüştü anayasaların üstüne; bu defa PKK’nın silah gölgesi düşüyor. Baksanıza, “İmralı müzakerecisi” konumuna getirilen bebek katili, Sırrı Süreyya Önder’e anayasa maddesi dikte ettiriyor. Bu gücü nereden aldığını zannediyorsunuz?…

Elbette dağdaki eli silahlı eşkıyadan… O silahlar olmasa, madde dikte ettirebilir mi? Dağdaki eşkıya olmasa o vekillerin çoğu mecliste olabilir mi?

Neredeyse yeni anayasayı PKK hazırlayacak. Hepi topu 35 kadar milletvekili, büyük ekseriyetin hilâfına anayasa yazacak ve meclis de kabul edecek haa?…

Neymiş, “Yeni anayasada etnisite adı olmamalı” imiş… Dikkat buyurun; “etnisite adı”nı problem yapıyorlar. PKK eşkıyası, kendileri gibi, Türk milletini de “etnisite” derekesine düşürüyorlar. “Türk” kelimesi bir etnisite adını ifade etmez beyler; o bir “milliyet” adıdır ve doğrudan “medeniyet”le ilişkili bir addır.

PKK silahlarının gölgesinde hazırlanacak bir anayasanın temel zihniyeti belli olmuştur: Etnisite korkusunun belirlediği bir anayasa… Bu korku, silah gölgesinde beslenirse, bir sene sonra anayasayı değiştirmek için tekrar kolları sıvayacağız demektir.

Yeni anayasada ne silah gölgesi olmalı ve ne de korkular!… Özgürlükçü ve bireyi esas alan bir anayasa istiyoruz, PKK’nın silahlarının gölgesinde bir anayasa değil!… PKK sınır dışına çıkar, anayasayı o zaman yazarız.
***
Süheylâ, “Hani sen anayasacı ideolojiye karşıydın?… Niye yazıyorsun?…” deyip duruyor…

Karşı olmam bir şeyi değiştirmez Süheylâ… İnsanlığın benim çizgime gelmesi için yüz yıllar geçmesi lazım… Bize şimdi pratik bir çözüm şart… Ben anayasacı ideolojiye karşı olsam da bu anayasa değişecek. Bari bir nebze de olsa katkımız olsun diye yazıyoruz bunları.