SON TV

“Aynı Tarafa Geçmek” Konusu için Örnek Çift: Hülya-Uğur Çifti

Terapist olarak kendimi birçok defa, çok zor durumların ortasında bulmuşumdur. Ama bazı çiftler hep daha zor olmuştur.
Durum Hülya ve Uğur çiftiyle aynen böyleydi. Daha ilk seansta onlarla çalışmanın çok zor olacağını anlamıştım.
Baştan itibaren her ikisinin de; bu kadar ben-merkezci olmalarına, birbirlerine karşı bu kadar duyarsız kalmalarına ve en önemlisi inatçılıklarına öfkeleniyordum. Hülya’nın her seansta kızgınlık ve suçlama tiyatroları oynaması, Uğur’un ise kılını bile kıpırdatmadan “seni yok sayıyorum” diyen sessizliği sinirimi bozuyordu. İçlerinden birini suçlamak için bir bahane arasam, o kadar çoktu ki…
Kadın adama karşı kabaydı..
Adam burnu büyük biriydi ve kadına tepeden bakıyordu
Kadın çok konuşuyor ve çok suçluyordu
Adam çok suskundu ve çok suçluyordu
Kadın çok fazla ağlıyordu
Adam hiç üzüntü belirtisi göstermiyordu
Kadın talepkar ve fazla beklentili biriydi
Adam umursamazlık düzeyinde beklentisiz ve talepsizdi
Kadın histerikti
Adam duygusuzdu
Aslında bu listeyi daha çok uzatabilirim. Çünkü terapinin başından itibaren her iki birey de tek kelime ile “korkunç”tular. Ama yıllardır edindiğim deneyime göre şunu söyleyebilirim ki; korkunç görünen şeyler çoğunlukla sadece korkunç görünürler, başka bir açıdan bakarsanız korkunç olmadıklarını anlarsınız.
Hülya ile yaşamanın oldukça tatsız olduğu konusunda Uğur ile hemfikir olabilirdim. Ya da sürekli olarak “seni umursamıyorum” mesajları veren Uğur’a karşı haklı olarak kızgınlık yaşayan Hülya’nın tarafını tutabilirdim. Aylarca süren seanslarda, bir o tarafa bir diğer tarafa yakın hissettiğim birçok zaman oldu. Ama her seferinde onların ayrı taraflar olmadığını kendime hatırlattım ve taraf olmadım. Sadece bir tarafı anladığımda, anladığımı açıkça söyledim ve bunu her ikisi için de yaptım. Bir süre sonra ikisi de, bu durumun taraf tutmak olmadığını anladılar. Benim yaptığım şey bir süre sonra çifte bulaştı. Önce Uğur Hülya’yı anlamaya başladı. Benden gördüğü gibi, tarafsızca anlamaya başladı. Ve Hülya’yı anlamanın, kendisini haksız konuma düşürmediğini de anladı. Bu duyguyu yaşamak Uğur’u çok rahatlatmıştı. Bu rahatlama kısa sürede Hülya’ya yansıdı. Bir süre sonra o da Uğur’un yaşadıklarına tarafsız bakmaya, hak vermese de nasıl hissettiğini anlamaya başladı.
Aralarında yıllarca süren ve terapide seanslar sonra gerçekleşen “anlama” dokunuşuyla çözülen sorunu şöyle anlatabilirim: Hülya evhamlı ve hastalık hastası bir kadındı. Muhtemelen çevresindekilerin ilgisini çekmenin ve önemsendiğini hissetmenin tek yolu çocukluğundan beri hastalanmak olmuştu. Kocası da baştan beri, ilgisini sevgisini gösteren biri değildi. O da duyguları göstermenin zayıflık sayıldığı bir evde büyümüştü. Özellikle annesinin her fırsatta verdiği “sen erkeksin, güçlü ol” mesajı, onu duygularını gizleyen ama kendini içten içe çok güçsüz hisseden biri haline getirmişti. Bu nedenle baştan itibaren karısının hastalıklara yatkın halini “zayıflık” olarak gördü ve bundan nefret etti. Sanırım karısının zayıflığı, ona kendi zayıflığını asla unutturmadığı için adam karısının ihtiyacı olan ilgiyi hiç vermemişti. Kadın ise hep onu suçladı. Kendisini umursamadığı için, kendisine karşı en ufak acıma duymadığı için ve tabi bu kadar güçlü olduğu için.
Anlama ve anlaşılma gerçekleşince, ilişkilerinin üzerinden ağır bir sis perdesi kalkmışçasına net gördüler tabloyu. Uğur kendi güçsüzlüğünden kaçmak istiyordu. Yoksa karısını umursamıyor değildi. Hatta karısına ilgi göstermek ve şefkatli davranmak ona kendini güçlü hissettireceği için ilaç niteliğindeydi. Hülya kocasına “bu kadar güçlü olmak zorunda mısın?” dediğinde Uğur güçsüzlüğünü itiraf etti. Hülya, güçsüz olduğunu söyleyen kocasını seve seve kabullenenince, kocasından ilgi ve şefkat görmeye başladı.
Terapi bundan sonra da aylarca sürdü. Kimin haklı kimin haksız olduğuna takıldıklarından dolayı terapide daha birçok çatışma yaşandı. Ama bakış açılarını çoğu zaman “anlamak-anlaşılmak” noktasına çekebiliyorlardı.
Biliyorum, terapiden sonra daha birçok kavgaları olacak. Ama bu kavgalarda, kendilerini aynı tarafta hissetmelerini sağlayacak bir şey yapacaklar: Karşı karşıya oturacak ve göz göze bakacaklar. Evet, çoğu zaman bunu başaracaklardır. Başaramadıklarında ise sadece o seferlik başaramamış olacaklar.