SON TV

Kamuda Kılık Kıyafet

Türkiye yıllardır başörtüyle uğraşır. Önce üniversitede başladı; büyüdükçe büyüdü. Kamu kurum ve kuruluşlarına geldi dayandı.
TDK sözlüğüne göre kılık dış görünüş, kıyafet giysi anlamındadır. Başörtüsü, giysi içinde simgesel bir anlam taşıyor. Kadınların dini inançları nedeniyle başlarına taktıkları örtüdür. Bunu hepimiz biliyoruz. Bir anlamda simgeselleşti. Geleneksel olarak başa takılan bürgü, çemberi vb adlarla anılan örtülere kimsenin bir şey dediği yok. Devlet denen örgüt, başörtüye, kişi hak ve özgürlükleri ve insan hakları açısından bakmak durumundadır. Kişi ne amaçla takarsa taksın; o, kişiyi bağlar.
Rahmetli YÖK Başkanı İhsan Doğramacı (1981-1992; 1915-2010), anlamı hafifletmek için “türban” sözcüğünü icat etti. Fransızca olan sözcük, kısa sürede her yabancı sözcük gibi tutundu.
Başörtüsü kılık kıyafet terimleri içindedir. Arapça olan bu iki sözcüğün yerine eskiden tesettür ve telebbüs kullanılıyordu. Bunlar tarih oldu. YÖK’le birlikte başörtüsü gündemdeki yerini pekiştirerek aldı. YÖK Başkanı Doğramacı, bir yandan derin devletçilerin bir yandan da muhafazakar-İslamcı kesimin baskısı altında sıkıştı kaldı. Normalde üniversitelerde giyim-kuşamın serbest olması gerekiyordu. O günkü derinci zihniyet bunu suç olarak gördü; suç olunca da disiplin cezası gerekiyordu. Doğramacı, Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nin ilgili mad-desine bir fıkra ekleyerek “Dini ve inanç nedeniyle” diyerek serbestlik getirdi. Böylece disiplin cezası verilmesi önlendi. Bunlar saçma şeylerdi.
Hocabey Doğramacı, “Saçını örtmek isteyenlere serbestlik tanıma yoluna gidildi. Benim bildiğim fes yasağı var, Fesle üniversiteye gelmek mümkün değil, fakat başörtüsü serbest” diyerek açıklama getirdi (1986). Bu vesileyle Kenan Evren’in şu tarihi sözünü unutmayalım. “Türbanlı öğrenciler kalkıp da devlet kuracağız demiyorlar. Ama solcu öğrenciler sol yumruklarını kaldırıp bağımsız devlet kuracağız diye bağırıyorlar” Darbeci başı böyle derken , zaman zaman türbana karşı çıkmıştır.
Rahmetli Erdal İnönü SHP Genel Başkanı iken Evren çağırıyor, diyor ki, “Türbanı serbest bırakan yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne dava açın, siz açmazsanız ben açacağım” demiş. Bunu bizzat İnönü’nün ağzından duydum. SHP dava açmadı, Sonunda Evren açtı ve AYM iptal etti. Nedeni yasada “dini inanç” gerekçe gösterilmişti. (1988). Sonra, şu anda yürürlükte olan 17. madde çıkarıldı ve AYM bunu iptal etmedi.
Doğramacı’nın yanlışı serbestliği dini inanca dayamasıdır. Laik bir ülkede dini kurallara göre devlet düzenlenmez. Serbestliği üniversite kavramı içinde savunmak gerekirdi. Nitekim, 13 öğretim üyesi, Danıştay’a dava açtılar, dini gerekçe nedeniyle iptal etti. Bu karar bana göre bugün için de doğrudur. Gerekçe doğru kabul edilirse namaz saatlerinde de dersler yapılmaz.
Hükümet bu işi yasa yoluyla çözmeye kalktı. YÖK Yasası’nın ek 17. maddesini çıkardı (1990). Madde şöyle: “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir” Doğru olan buydu. AYM bu maddeyi iptal etmedi. Bu kez engel derin devletten geldi. Serbestliği getiren bu madde 2010 yılına kadar uygulanamadı. Esasen üniversiteler için yasal ya da başka türlü düzenlemeye gerek yoktu. Muğla Üniversitesi Rektörü İlahiyatçı Ruhi Fığlalı 2000 yılı açılış dersinde, “Bir metrelik bez parçası” deyince kıyamet kopmuştu. Neler yaşandı…
Başörtünün serbestliğinde CHP’nin başına geçen Kemal Kılıçdaroğlu’nun payı büyüktür. Yazar Mustafa Ünal’ın söylediği gibi, Kılıçdaroğlu, “ Başörtüsü veya türban fark etmez” dedi ve esnek duruş sergiledi. Bu duruştan (Zaman, 09. 10. 2013) cesaret alan Yusuf Ziya Özcan YÖK’ü başörtüsünü serbest bıraktı. Böylelikle kız öğrenciler zincirden kurtuldular. Bu noktaya gelişte 5000’in üstünde öğretim üyesinin ‘türbana özgürlük’ bildirisinin de –ben de imzalamıştım- payı olmuştur. Burada imzası olanları kökten Atatürkçü ve laikçiler sıklıkla kınıyorlar; yapılan iş doğrudur.
Şimdi sıra kamuda kılık kıyafet serbestliğine geldi. Burada hizmet alan açısından sorun olmamalıdır. Düne kadar acı olaylar yaşandı. Başbakan, cumhurbaşkanı eşinin başı örtülü diye astlarının toplantılarına bile gidemiyorlardı. Dayanılacak bir şey değil; dayandılar, sabırlı adamlar. Kamu hizmeti verenler için bazı mesleklere yasak devam ediyor. Bunu tartışmak istemem. Ancak, bazı mesleklerde bazı sınırlamaların olması gerekir diye düşünürüm. Nitekim erkekler için sınırlama devam ediyor.
Özellikle öğretmenler açısından önemsiyorum. Kılık kıyafet serbestliği deyip günün birinde çarşaflı-peçeli, ya da simsiyah giysiyle gelinirse bazı sorunlar çıkabilir. Veliler öğrencilerini okuldan/sınıftan alabilirler. Bu, tehlikelidir. Başbakanın böyle bir kaygısı olmalı ki, suistimal edilmesin, kışkırtmalara dikkat edin diyor. Ben de aynı kanıdayım. Kadın öğretmenlerin kılık kıyafetleri üzerinde yeni bir düzenleme gerekir. Böyle bir düzenleme hak ve özgürlüklere, demokrasiye aykırı değildir. Örneğin hemşire ve hekimlerin özel kıyafetleri vardır. Görevleri başında öyle giyinirler.
Uçaklarda Kürtçe anons yapılsın dendiğinde Bakan Binali Yıldırım, bu işi çığırından çıkarmayalım, dedi. Haklıdır. İnsanlar kimi zaman ölçüyü kaçırıyorlar. 55 yılda buraya kadar gelindi; değerini bilmek gerekir.
Sonuç olarak önemli gelişmedir. Bazı çekincelerim vardır. Demokratlık, hak ve özgürlükler deyip kazanılan en güzel hakkı çığırından çıkaranlar her zaman olabilir.
Başörtüsü TC’nin tam 55 yılını boş yere yemiştir. 1968’den beri gündemdedir ve toplumu yormuştur. Bunun tarihi yazılmalıdır.
Kurban Bayramınızı kutluyorum.

Kaynak: T. Hatipoğlu, Yökoloji Ders Kitabı, Selvi Yayınları, 2. Baskı, 2001

YAZARIN SON YAZILARI
AYM-ASKER YEMEĞİ - 4 Ocak 2014
Mehmet Akif Ersoy - 25 Aralık 2013
Fişleme ve MGK - 12 Aralık 2013
MGK Kararı - 2 Aralık 2013
Yeniden Dershane - 21 Kasım 2013
YÖK 32 Yaşında - 11 Kasım 2013
Cumhuriyet - 2 Kasım 2013
Yeni Diyarbakır - 22 Ekim 2013
İslam ve Terör - 4 Ekim 2013