SON TV

Emin Balcı’nın ilk yazısı: Turizm ve efsaneler

‘Efsane’ ya da ‘söylence’ diye kullanırız… Yıllarca gerçekten olmuş gibi kuşaktan kuşağa aktarılan öykülerdir. Efsanelerde anlatılan olaylar bazen gerçeküstü olabilir ama çoğunlukla gerçek olaylara ve gerçekten yaşamış kişilere dayanır.

Antalya’nın yaz güneşinden kaçmak için kendimi Aspendos’un gölgesine vermişken, aklımda kalan kırıntılar ile hemen hikayesi zihnimde canlanıyor.

Aslında Aspendos’a gittiğinizde oranın sadece bir tiyatrodan ibaret olmadığını, yakınlarında Aspendos adlı Antik şehrin kalıntılarını ve Tiyatronun arka tarafında da bir su sarnıcını göreceksiniz. Belki ‘Tiyatro’ ve ‘Su Sarnıcı’ ne alakası var diyeceksiniz. Halbuki ikisinin de ortak bir hikayesi var.

Aspendos Kralı’nın o zamanlar çok güzel bir kızı var ve herkes onunla evlenmek ister. Fakat kral kimde karar kılacağını bilemediği için halka şöyle duyurur: “Kim halkımız, şehrimiz adına en yararlı ve güzel şeyi yaparsa kızımı ona vereceğim”. Bu durum üzerine de iki büyük eser ortaya çıkar ve bu iki eseri de ‘ikiz’ kardeşler ortaya koyar. Bu eserlerin birisi şehre kilometrelerce uzaktan, müthiş bir geometrik hesaplamanın sonucu olarak ortaya çıkarılıp inşa edilmiş kasabaya su getiren su kemerleri; diğeri ise orkestrasında yere metal para atıldığında en üst tarafından dahi o sesin duyulduğu dünyanın o zamanki ve günümüzün akustik olarak en iyi olan tiyatrosudur. Mimarı da Zenon’dur.

Kral su kemerlerini gördükten sonra kızını su kemerlerini yapan mimara vermek ister fakat daha sonra da tiyatroya girdiğinde tiyatronun yukarı tarafında gezerken bir ses duyar. Bu ses; “Kralın kızını ben almalıyım, onu bana vermeli” der. Bu akustiğe hayran kalan kral kızını büyük kardeşe yani tiyatronun yapımcısına verir. Başka bir hikayeye göre ise; kral kızını büyük bir kılıçla ikiye ayırıp kardeşlere paylaştırmıştır…

ELİMİZDE HİKAYELERİMİZ OLMALI
Haydi, itiraf edelim kendimize; yüzyıllardır orada dimdik duran bu duvarların hikayesini bilmiyorduk. Hatta o çevrede yaşayan ve belki de daha vahimi turizm sektöründen ekmeğini kazanmak için alın teri döken birçoğumuz gibi…
Reklamcılıkta durumu içselleştirmek veya olayı özümsemek gibi kavramlar kullanılır. Temelinde iyi bir pazarlama stratejisi için varlığı sahiplenmek vardır.
Elimizdeki herhangi bir değerden uzun vadeli fayda edinmeyi amaçlıyorsak akılda kalıcı hikayelerimiz olmalı. Akılda kalıcılığı etkin kullanmak ise ancak görsel ve işitsel medyanın birlikte yoğun kullanımı ile gerçekleşebilir.

Sinemayı, medyayı tanıtım için gerekli her mecrayı değerlendirmeliyiz zira sahiplenmek için bilinçlenmek gerekir. Bilinçlenmek için ise aklımızda yer edinmesi…

GOOGLE’A BİR BAKIN DERİM…
Şu an google’a girip ‘Aspendos’ yazdığınızda; size yaklaşık 650.000 adet sonuç verir. ‘Aspendos hikayesi’ olarak aratırsanız sayı 166.000 ‘e düşer… Biraz daha zorlayalım diyerek ‘Aspendos Story’ dersek sadece ve sadece 65.000 sonuç alırsınız… Peki, bu sayılar ne ifade ediyor? Belki itiraz eden çıkar kıstas olarak aldığım için ama aynı google ‘a ‘Machu Picchu’ yazarsanız alacağınız sonuç sayısına bir bakın derim.

Değerli okuyucular; bendeniz Mehmet Emin Balcı. Yıllardır turizm sektöründe kurumsal iletişim alanında, özellikle reklam ve halkla ilişkiler üzerine hizmet veriyorum. Bir organ bağışı gönüllüsüyüm ve elbette cennet vatan Türkiye aşığıyım. Turizm sektörünün bir neferi olarak hayatımı sürdürürken; birlikte gördüklerimizi ve tecrübelerimizi paylaşacağız. Bu ilk yazı ile kendim hakkında ufak bir girizgah yaparken ilerleyen yazılar için de ipuçları vermek istedim.

Ve son söz; neden hikayeleştirelim derseniz? Dede Korkut ‘dan başlarım anlatmaya…

Elinizde iyi bir hikaye varsa başarılı olmamanız yönetmene bağlıdır.

Sağlıcakla
M.Emin BALCI

YAZARIN SON YAZILARI
Ne kadar açık? - 22 Ocak 2015
Deneyim tasarımı - 22 Aralık 2014
Para peşin - 18 Aralık 2014
Ahit Sandığı - 15 Aralık 2014
Diyemiyom Diyemiyom - 1 Aralık 2014