SON TV

Müslümanlık ve Bilim

İslam ve bilim konularını içeren çok sayıda makale vardır. Geçen hafta Reyhan Oksay’ın bu konudaki (CBT Derg, 15. 02. 13) yazısını okudum. Oldukça güzel bir yazı.
Tarihte, İslam Medeniyeti denilen bir medeniyet var. Bu medeniyette yetişen çok sayıda Arap, Fars ve Türk bilim adamı biliyoruz. Bunları tek tek saymaya gerek yok.
8 – 13. yüzyılda medeniyet yaratan bu İslam Alemi, nasıl oluyor da yıllar sonra geriye düşüyor ve bilim dünyası dışına çıkıyor. Bilim dünyası şimdi bunu tartışıyor.
Dünyada Müslüman nüfus 1.6 milyar dolayında. Bu kadar kalabalık nüfusun bilime katkısı sıfır noktasındadır. Öyleyse bunun nedeni nedir? Nedeninde ortak görüş varsa, çözüm nedir?
Çok insan bunu İslam Dini’ne bağlıyor ve kolayı seçiyor. Acaba sırf bu mu? Sırf budur dersek beş yüz yıl neden dünyaya bilim sundular.
Hiçbir din inananlarına bilimle uğraşmayın, bilime karşı olun demez. ‘Allah akıl verdi sen bunu kullan’ der. M. Kemal de, “Dinimiz, şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor” diyor.
Öyleyse, bence burada dinin payı, din öğretisini insanlara anlatan/sunan kişilerin kendi çıkarları uğruna dini yanlış yorumlayarak, insanları bilimden uzaklaştırmalarıdır. Gerçek dindarlara düşen görev dini bu insanlardan kurtarmaktır. Yanlış bilgilerle insanları geriye götürmek çıkarlarına olmuştur. Bu anlayış yüzyıllarca sürmüştür. Gelinen nokta ortadadır.
Ulema denilen bazı din bilginlerinin yorumlarından kaynaklanan yanlışlarla mücadele, yine ilerici çağcıl ulema tarafından yapılmıştır. Tarih bu tür mücadelelerle doludur. Son yıllarda Bu geriliğin beli büyük ölçüde kırıldıysa da, küçük azınlıkta da olsa bugün de devam ediyor.
Süreç içinde bilimi öne çıkaran ve İslam Dini’nin bilime engel olmadığını savunan çağcıl insanlar olmuştur. Sayıları az değildir. Maalesef bunlar yobazlar tarafından dışlanmışlar ve etkisiz hale getirilmişlerdir. Yüzyıllarca süren yobazlığın ceremesini bugünkü insanlar çekmektedir. “Niye bu İslam Alemi geri, bilime katkıları sıfır” sorularına yanıt aramamışlardır.
Bu soruyu çoğu kez ben de soruyorum. Doğru yanıt almada zorlanıyorum. Oskay’ın yazısından öğrendiğimize göre, Nobel ödüllü Müslüman iki bilimciden biri olan Ahmed Hasan Zewail, “Ortadoğu ülkelerinin yakın tarihe kadar sömürge olmaları ve sömürenlerin yöneticisi olan kişilerin eğitimi dışlamaları yol açmıştır” demektedir. Bu görüşe ben de katılıyorum. Oksay’ın bildirdiğine göre Pakistan’da Kaid Azam Üniversitesi’nde dört camiye karşılık tek kitapçı yokmuş. Bu tablo gerçekten üzücü.
Öte yandan, Müslüman ülkelerde nüfusun yarısını oluşturan kadınların eğitim dışında tutulmaları bilinen gerçektir. Bilime katkı yapmış Müslüman kadın yok. Ve ayrıca, bu ülkelerde özgür ortamın olmayışı başka bir gerçektir. Hepimiz biliyoruz ki bilim serbest ortamda yeşerir. Kısacası serbest ortam da demokratik rejimde olur. İslam dünyasına baktığımızda demokratikleşme göremiyoruz. İçlerinde en demokratik olanı Türkiye’dir. Önceki çabaları bir yana korsak -2. Meşrutiyet önemli deneyim- altmış beş yıllık geçmişimiz var. Din bilginlerimizden A. Hamdi Akseki’nin, “Halk egemenliğine dayanan demokratik cumhuriyetin temellerinin ilk kez Hz. Muhammet tarafından atıldığı” sözünü unutmayalım. Öyleyse, bilim için herşeyden önce demokratikleşme gerekiyor. Bu bağlamda Arap ülkelerinde esen bahar rüzgarları sevindiricidir.
Bilim yaşamında temel kurum olan üniversitelerin özerk ve özgür olamalarını savunmamızın ana gerekçesi budur.
M. Kemal’in, kadınları kastederek, “Nüfusun yarısı toprağa zincirle bağlı olacak ve o ulus semalara yükselecek, tarih böyle bir şey kaydetmemiştir” demesi, boşuna değildir. Dünya Müslümanlarının yarısı cahil kalacak, bilimde ilerlenecek. Tarih böyle bir şey yazmaz.
Müslümanlar 8-13 yy medeniyetine kavuşmak ve bilimde biz de varız demek zorundadırlar. Bunu demezlerse, daha çok sömürülecekler ve belki de tarihten silineceklerdir. İslam aleminin bilime sırtını dönmesi daha fazla süremez. “Bilim Çin’de de olsa gidip alın” diyen bir dinin üyeleri sonuçtan rahatsız olmalıdır. Bunun için başta gelen, ivedilikle demokratik rejimlere adım atmaları ve özgür üniversitelere kavuşmalıdırlar.
Türkiye, Müslüman ve demokratik ülke olarak, ilerleme yoluna girmiş ve zincirleri kırmıştır. Yakın zamanda bilimde biz de varız diyecektir. Dileğimiz budur.
Müslüman nüfusun yüzde biri kadar nüfusa sahip Yahudiler 79 Nobel Ödüllü bilim adamı çıkarırken Müslümanların sadece iki kişi çıkarması acı değil mi?
Uyanış başlamıştır. Geri kalmışlığın nedeni dini önderlerden çok, siyasi önderlerdir. Müslüman ülkelerin başlarında bulunan kral ya da krala benzer diktatörler halkın cahilliğinden ve antidemokratik yapılanmadan neşvünema bulmaktadırlar.
Dini gruplara büyük iş düşüyor. Cumhuriyet’te Müslümanların bu eksikliğini gören dini camia (eski deyişle cemaat), sevelim sevmeyelim, Gülen hareketi camiasıdır. Camianın önderi F. Gülen bilimdeki gerilikle ilgili şunları söylüyor: “Gençliğimden bu yana, bizden insan çıkmaz, bizden kaşif, bizden mucit, bizden dahi çıkmaz gibi bir psikolojik ruh haleti ile fanusun içine konduğumuzu düşündüm, Keşke bu fanusu kırsak, bu zincirleri koparıp atsak, kendimizi dünyaya bir göstersek diyordum (D. Ergil, Gülen Hareketi)” Bu camianın eğitime ve bilime düşkünlüğünde itici güç budur. Benzer yolu bütün dini gruplar izlemelidir. Yeter bu kadar gerilik denmelidir.
Açıkça söyleyebiliriz ki, İslamcı kesimin çok azı dışında, elli-altmış yıl öncesine göre eğitimde ve bilimde devrim derecesinde değişim vardır. Siyasal iktidar bu yolda adımlar atmaya başlamıştır. Asıl olan bütün İslam aleminin aklını başına devşirmesidir. [email protected]

YAZARIN SON YAZILARI
AYM-ASKER YEMEĞİ - 4 Ocak 2014
Mehmet Akif Ersoy - 25 Aralık 2013
Fişleme ve MGK - 12 Aralık 2013
MGK Kararı - 2 Aralık 2013
Yeniden Dershane - 21 Kasım 2013
YÖK 32 Yaşında - 11 Kasım 2013
Cumhuriyet - 2 Kasım 2013
Yeni Diyarbakır - 22 Ekim 2013
İslam ve Terör - 4 Ekim 2013