SON TV

Sağlık Personeline Şiddet ve Hekim Hakları

Hukuki Gündem başlığında bu hafta, son dönemlerde sıkça ve artarak devam eden, hekime ve sağlık personeline yönelik şiddet eylemleri ve doktorlarımızın aslında hangi mesleki haklara sahip olduğu konusuna değinilecektir. Hastaların doktorlara yönelik şikayetleri nedeni ile tepkilerini fiziki şiddete dönüştürmesi, beyin göçü ve mesleki elverişlilik çerçevesinde kaleme alınacak olan yazımızda, gelişen sektörün gölgede kalmış sorunlarına parmak basılacaktır.

HASTALAR İLGİSİZLİKTEN, DOKTORLAR YOĞUN İŞ YÜKÜNDEN ŞİKAYETÇİ

Sosyal hizmet kalitesinin son dönemlerde geniş bir ağa yayılarak, yaygınlaştırılması ve topluma teması için yapılan düzenleme ve anlaşmalar neticesinde, Özel Hastane ve Tıp Merkezleri ile yapılan SGK bağlantılı hizmet alımları, Aile Hekimliği müessesesi, Tam Gün Yasası… gibi refüze edilmiş sağlık hizmetleri bir bakıma devrim niteliğinde sonuç vermiştir. Ancak geçmişe oranla sağlık personeline ve hekime yönelik şiddet eylemlerinin artması bir ironi oluşturmuştur. Yüksek ücretli özel hastaneler ile uzun sıraları içinde barındıran devlet hastaneleri arasında seçim yapma zorundalığını yaşadığımız günlerden bugüne ne değişti? Toplum psikolojisi içerisinde hekime yönelik itibar kaybının temeli ne oldu? Diye sormamız gerekmektedir.

İnsan doğasının temel yapısı, sahip olduğu imkanların verdiği rehavet ile değişir. Geçmişimizde doktorluk mesleğinin, o ulaşılması güç mevkisi karşısında duyduğumuz hürmetin zayıfladığını görmekteyiz. Tabi bu geçiş süreçleri ile alakalı, sosyal imkanların yoksunluğunun unutulması ile oluşan yeni çehre biraz abartma psikolojisini de beraberinde getiriyor.

Bıçağın diğer yüzünden bakarsak da, özellikle tam gün yasası ile demoralize olmuş bir meslek kuruluşu göreceğiz. Geçmiş süreçte kendi muayenesi olan, harici şekillerde de belli ücretler karşılığında hizmet veren doktorlar, şimdi sabit bir alanda meslek icrası etmek zorunda kalmışlardır. Bunun doğrusu ya da yanlışı üzerine değerlendirme yapmaktan ziyade, yapılan köklü değişimin ortaya çıkardığı sonuçlar yönünden irdelenmesi gerektiği inancındayım. Bu konu bir geçiş sürecinin yansıması. Doktorlar bu denli yoğun bir çalışma ve bağlanma durumuna alışık değiller. Haliyle çıkan sonuç birbirine bağlı ancak farklı iki yapının çok daha yoğun şekilde temasına neden olmuştur.

Zorunluluk ve eski düzen nedeniyle hastanelerden uzak yaşamaya alışmış olan halkımız, yeni yasal reformlar ile bu yoksunluğunu kırmış durumda. Ancak biraz anlayışta beraberinde gelmeli. Sağlık sektörü inanılmaz bir yoğunluk ve hasta artışı yaşıyor. Hekim sayısı yetersiz ve kadrolarda açık mevcut. Hekim sayısının yetersizliği beraberinde yoğun iş yükünü getirmiş durumda. Yüksek hasta sayısı karşısında insanüstü emek ve mesai ile doktorlar hizmet karşılığı verebiliyor. Tabi bu durum vatandaş tarafından “ilgisiz bırakılmak” ile ithamına neden oluyor.

HASTA VE YAKINLARINI TEPKİLERİNİ “ŞİDDET GÖSTEREREK” VERİNCE

“Sağlık personeli de insan” dememeli miyiz? Yoksa onları insani sıfatlar içine mi koyamıyoruz? Tabi ki hasta kişinin canı kıymetli ancak, o hasta gibi birçok kişide şifa beklerken, şifayı verecek olan kişiyi infaz ne diye?

Yoğun iş yükü ve talep karşısındaki sınırlı doktor sayısı toplumda ve özellikle hasta yakınları tarafından ciddi bir reaksiyona neden olmaktadır. Tepkilerimizi gösterme noktasında sınır sahibi olamamanın neticesinde oluşan mağduriyetler içler acısı. Tepkiyi bu denli hunharca gösterilmesi bana göre kabul edilemez. Ancak yargı ve yasalar ne yazık ki bu konuda çok yetersiz. Doktorun güvenliği elbette ki telafisiz derecede önemli. Çünkü o hasta yatağında bizim ya da bir yakınımızın olduğu gün, işte o doktorlara ihtiyaç günüdür. Ve öncesinde akıl edilmelidir. Neden mi?

SAĞLIK PERSONELİ VE BEYİN GÖÇÜ

Bir tıp mensubunun eğitim süreci, yüksek başarı ile üniversitesine başlamasından sonra 6 yıl. 4 yıl uzmanlık ile etti 10 yıl. 6 yıl da doçentlik için eklesek 16 yıllık bir emek, eğitim ve yatırımın sonucudur sadece 1 doktor. İşte böyle bir yatırım neticesinde doktor mesleki vazifesini yerine getirecek kıvama geliyor. En iyi yatırım hazır doktor ithalidir. Özellikle Avrupa ve Amerika’dan ciddi talep de söz konusu. Sağlanan ekonomik imkân ve teklifleri de ayrıntılı şekilde bahsetmeme gerek yok diye düşünüyorum.

Ülkesinde hizmet vermek isteyen doktor, şiddete maruz kalınca tabi ilk akla gelen şeyi yapar, adli yollar ile hakkını arar. Ancak Türk Hukuk sisteminde bu eylem neticesinde tutuklamayı gerektirecek, caydırıcı şekilde muhatap edilecek ceza yok. Haliyle şiddet yapan en fazla adli para cezası ile cezalandırılıp evine gönderiliyor. Ya da belli oranda bir hapis cezası veriliyor ancak bu da erteleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi tali infaz yolları ile uygulanmaz hale getiriliyor. Özellikle şiddet sahibi kişilerin “hastamızla ilgilenmedi, söyledik yapmadı…” gibi “haksız tahrik” ve benzeri indirim haklarından yararlanması neticesinde cezalandırılmaktan kurtuluyorlar. Sonuç böyle olunca doktorlar işimizi yapamıyoruz diyerek alternatif teklifleri değerlendiriyor. Tabi bide diğer hususu değerlendirmek gerek. Özellikle son dönem yasal düzenlemeler ile Doktorun Cezai ve Hukuki mesuliyeti de genişletildi. Eline aldığı neşterden (neşter mecazi anlamda kullanılmaktadır) asli sorumlu olan kişi Doktorun kendisi. Haliyle müdahalesi riskli hastalarda doktor eline neşter almaktan da korkar oldu. Tedavi sürecini üstlenmek de riziko içerisinde olunca doktora beyin göçü için haklı bir başka neden veriyor.

HEKİMİN HAKLARI, HASTANIN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

Bu süreçte hastaya ve yakınlarına da düşen yükümlülükler vardır. Sonuç itibari ile riski yüksek ve neticeleri garanti içermeyen bir alan sağlık sektörü. Hasta ve yakınlarının metanetli ve anlayışlı olması gereken bir alan. Bazen mucizevî sonuçları içerisinde barındırırken bazen de insan doğasına ve hayata direnemeyen sonuçların üzüntüsü ile yüz yüze gelebileceğimiz zamanları içerebilmektedir. Kısacası hayatın kendisidir.

Hasta yükümlülükleri içerisinde Sağlık Kuruluşlarının Düzenine uyma, iş birliği ve iyiniyetle yaklaşma, gerçekçi yaklaşımda bulunma, diğer hasta ve hasta yakınlarına saygı gösterme, tedavi ve önlemlere uyma yükümlülükleri vardır. Hasta ve hasta yakınları öncelikle hastane ortamına uygun hal ve davranışlarda bulunmalı, doktorun vazifesi gereği bütün hastalara bakmakla yükümlü olduğundan ona ve diğer hastalara saygı çerçevesinde davranışlar içerisinde olmaları önemlidir. Bu sorumluluklar hem cezai müeyyidesi olan hem de genel ve toplum ahlakı çerçevesinde nazara alınması gereken konulardır.

Hekim haklarına değinmek gerekirse, her şeyden önce doktorlar “saygılı davranılma ve güvenilme” hakkına sahiptir. Doktorun vazifesi ve kamusal niteliği nazara alınarak tutum içerisinde bulunulmalıdır. Her ne kadar etik anlamda ve uluslar arası hekim hakları içerisinde geçmekte olsa da “en bilinmeyen doktor hakkı” gereğinden fazla hasta bakmama hakkıdır. İnsan mecrası ve fiziki imkanlar çerçevesinde doktor etten ve kemikten olma bir ademoğludur. Ve yetisi her insan kadar sınırlıdır. Ayrıca hiçbir hekim garantiye dayalı işlem yapamaz. “hastaya iyileşme garantisi vermeme” bir haktır ve doğamız gereği tedavinin her zaman sonuç vermesi beklenemez.

SONUÇ OLARAK; Hekim ve hasta, her zaman karşılıklı ve temas içerisinde olacak iki alanı içinde barındırır. Hekimin varlığı aslında o kadar önemlidir ki, insan bunu ancak ihtiyacı olduğu zaman anlayabilecektir. Hekime ve sağlık personeline yönelik şiddet, toplumsal bir reaksiyon ve kabullenememe psikolojisi olsa da, savunma mekanizması da sayılmaz. Asıl görev burada hukuk kurarlarının düzenlenmesi ve doğru şekilde uygulanması için yasa koyucuya düşmektedir. Umarım daha fazla iş kazası olmadan atlatılabilir. Saygılar…