SON TV

Mustafa Sarıgül’ün Kitabı

Günümüz dünyasında siyasi liderlerin başarıları gıpta ile izlenir, gönül verilir ve başarılarındaki sırlar merak edilir. Biyografi kitapları ise bize o liderleri yakından tanıma fırsatı sunar, onları bize yakınlaştırır hatta cesaret verir. Bunun en büyük örneklerinden biride Sayın Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan’ın hayatının da anlatıldığı “bir liderin doğuşu” kitabıdır. Okunduğunda çektikleri sıkıntıları, karşılaştıkları zorluk ve engelleri görüyoruz. Ancak azim ve irade ile aşılan zorlukların neticesinde sahip olunan sonuç ne denli büyük onu da görüyoruz. Şimdilerde günümüz siyasetinin ön sıralarda yer alan başka bir isim var. Aslında uzun zamandır siyaset sahnesinde olan ancak CHP’den ihraç edildikten sonra adeta tek başına tüm Türkiye’yi gezerek kendi halk lobisini kuran bir lider görünümünde Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül. Türkiye Değişim Hareketi ile sadece bir ilçe belediye başkanı olarak başardıkları yadsınamaz. Kendisinin kaleme aldığı ve hayatını anlattığı “ne bir eksik ne bir fazla” kitabı ise bir hayli revaçta. Çıktığı ilk gün edindiğim ve keyifle okuduğum bu kitabın ayrıntılarını sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

YOKLUĞUN, YOKSULLUĞUN GETİRDİĞİ LİDERLİK

Hemen hemen bütün liderlerin geçmişi yokluk, sıkıntı ve milletin çektiği acıların ortak şekilde hissedilmesinden oluşur. Damdan düşeni en iyi damdan düşen anlar misali derdine merhem olacak kişinin de aynı acıdan mağdur olması normaldir. Köylü bir annenin, gurbette hamal olan bir babanın evladı olarak Erzincan’ın bir köyünde dünyaya gelen ve yoksullukla geçen bir hayatın siyasete kadar uzanan ve milyonları bulan destekçileri sonucunda oluşan bir hayatın hikayesini anlatıyor “ne bir eksik ne bir fazla” kitabı. Kitabı ilk aldığımda bu kitap bana ne verebilir ki siyasi propaganda amaçlıdır nasıl olsa demiştim. Ancak düşündüğüm gibi olmadı hatta siyasi hedeflerinden ve oy toplama amacından tamamen uzak bir kitapla karşılaştım. Samimi, kalemi akıcı ve kendisini okutan, merak uyandırıcı bir eser. Propaganda yok ancak kendisini anlatmaya çalışmış bir insanın mütevazi bir çalışması denilebilir. Gurbetteki babasını ilk kez 6 yaşında görmüş bir çocuğun baba özlemini, camı dahi olmaya bir göz odada yaşayan 8 kişinin yokluk yıllarını ve başarı için verilen mücadeleyi anlatan bir kitap. Şahsen isimleri görmezden gelirseniz başarıya giden yolu genel hatları ile anlatan bir kitap. Ayrıca geçmiş 30 yılın siyasi hayatını ve gelişmelerine de değinilerek o günün koşulları anlatılmaya çalışılmış ve bir siyasetçinin kaleminden Türkiye’nin geçmiş 30 yıllık siyasi analizinin de yapılmaya çalışıldığı bir eser.

SOSYAL DEMOKRATLIK, MUHAFAZAKAR KESİMLE MÜCADELE DEĞİLDİR

Kitabın genel hatlarından ziyade içerisinde barındırdığı bazı mesajlar çok hoşuma gitti açıkçası. Geçmiş on yıllarımızda özellikle muhafazakar kesim ile sosyal demokratlığın zıtlığı üzerine siyaset yapılması hiç hoşuma gitmezdi. Anayasal hak olan inanç özgürlüğünün devletin bekasına zarar vereceği düşüncesi laiklikle bağdaşır bir konu değildir.

1987 seçimlerinde 30 yaşında en genç milletvekili ünvanını kazanan Mustafa Sarıgül daha o yıllarda bunun mücadelesini vermiş. 12 eylül sürecinde tutuklanmış gençlerin okuma hakları için yasa teklifleri hazırlamış malum 163. maddenin kaldırılması için uğraşmış. Ancak kendi siyasi partisi dahi buna izin vermemiş. Düşünce ve inanç özgürlüğünü adeta suç sayan bu maddenin kaldırılmasını laikliğe aykırı ve zarar verebileceği nedeni ile kabul etmediklerini anlatmış. Bu konu hakkında “… bana göre laikliğin bir gereği de kişinin inancını hiçbir etki altında olmaksızın açıkça söylemesidir. Bir toplumda dini inanç ve kanaatler serbestçe söylenip açığa vurulabilmelidir… ancak partili arkadaşlarıma bunu kabul ettiremedim. Laiklik tehlikeye girer korkusuyla bana destek vermediler. O gün kafama şunu koymuştum; bizim bazı arkadaşlarım daha dar düşünüyorlar, biz inançlara saygılı laikliği savunmalıyız ve her inanca saygı göstermeliyiz…” diyerek kaleme almış. Aslında laiklik tam da bu değimlidir. Geçmişin köhne zihniyetleri bir kısmı bir kısma üstün tutarak milleti kutuplaştırmadı mı? İnanç ve görüşlerine göre insanlar farklılaştırılmaya çalışılmadı mı?

KENAN EVREN ATATÜRK’ÜN YATINI PARA İÇİN KİRALADI

Kitabın başka bir bölümünde o dönemlere ait bir anısını daha paylaşmış Mustafa Sarıgül. Kenan Evren zamanında Atatürk’ün yatı olan Savarona turistlik geziler için kiralanmaktaymış. Açtığı dava sonucunda Bölge İdare Mahkemesinden aldığı karar neticesinde kira sözleşmesini iptal ettirmiş. Sonrasında Kenan Evren’e giderek Atatürk’ün son 6 ayını geçirdiği bu yatın Dolmabahçe Sarayına demirlenir şekilde müze olarak kullanılmasını istemiş. Ancak buna rağmen yat yine kiraya verilmiş. İşte gerçek Atatürkçülük ile Atatürk adı ile bir şeyler yapanların arasındaki farkı bu anısı ile anlatmaya çalışmış Mustafa Sarıgül.

Son Söz Olarak; Kitabın genelinde birçok anekdot ve anı var hatta birçok özeleştiri. Gerek kendisine yönelik gerek geçmiş siyasi partilere. Geçmişini, kendisini rahatça izah eden ve eleştirebilen bir siyasetçinin kitabı. Ayrıca kitaptan elde edilecek gelir Şişli Meslek Yüksek Okulu’na bağışlamış. Siyasi etiğe, her ne kadar fikir çatışması yaşansa da siyasetin ahlakına verilmesi gereken özeni de sürekli olarak anlatmaya çalışmış. Gençler için güzel bir örnek teşkil edecek gibi. Otobiyografiler sosyal alanda çok önemlidir. Her siyasetçinin bilgi, birikim ve geçmişini paylaşmasını doğru buluyorum. Ben büyük bir keyif ile okudum, sizlere de tavsiye ederim. Herkese Saygılar…